İçimdeki Satırlar...
28 Ağustos 2011 Pazar
mutluluk
mutluluk; içimdeki dikenli tellerle örülü acı yumağını kucaklamaktır sevgiyle ...
kanamak pahasına gülümsemektir sevgiyle...
mutluluk; affedebilmektir yüreğini örseleyen herkesi,
bilhassa da en affedemediklerini...
affetmek ve hafiflemek...
ve farkında olmadan bir tebessüm asmaktır dudaklarının orta yerine
mutluluk ki acı'nın arasından doğacak bir güneş...
mutluluk sabır...
mutluluk bekleyiş...
mutluluk ki hepimizinki apayrı olan bir sır...
mutluluğunuzu keşfedebilmeniz dileğiyle ;)
&elifiminrüyası
...
içimde koca bir okyonusta yüzüyor sözcükler bu gece ...herşeye herkese dair...yaşadıklarım şuracıkta dün gibi ve bugünün resmi ellerime değen...yüreğime çöreklenen; sebebini bilmedeğim, bilipte bulamadığım meçhul bir sıkıntı nöbeti geçiriyorum yine ...gece dahi daha berrak içinde bulunduğum duygudan...koca bir yalnızlığın göbeğinde tek başımayım herkes kadar...zaman nasıl da kayıp gidiyor ellerimden...ölüm kokuyor bazen dört yanım...gece o denli aydınlık içimdeki duygu karayeline göre ve italikhüzün değil giyindiğim... belirsizlikler diyarında belirsiz söcükler ve düşüncülerle vals ediyorum...mekanlar değişiyor o vakit...anılar sahnesinde örselenmişliğim perdede... tuzlu pınarlar yakıyor gözlerimi...zaman nasıl da kayıyor avuçlarımdan parmaklarımdan yine...yine ne kadar hızlı dönüyor dünya ...ne gündüzün aydınlığı ne güneşin doğuşu aynı kalan...aynı kalan tek şey gecenin siyahlığı...matemlerim yarışıyor o siyahlıkla her gece... zifri karanlıkta kayboluyor gölgem...gözlerimi alıyor ay ışığı ...o vakit kuytu bir ağaç altına saklıyorum kendimi...yıldızlar da silinmiş gökyüzünden ... kışın gelişi kelepçelemiş ilkbaharımın sevincini...uğultular çarpıyor kulaklarıma ve karışıyor sesler rüzgara...fırtına yerle bir edip geçiyor bedenimi... rüzgar değiyor tenime...hissetmiyorum...zaman nasıl da kayıp gidiyorsun avuçlarımdan nasıl da bakıp kalıyorum yine ardın sıra ve nasıl da gülüyorsun ardın sıra bana kahkahalarla...
sokak lambalarında beliriyor suretim sözcüklerim çıplak kalıyor o vakit... dil cambazlığı değil benim ki ...ve kapı gıcırtısında dakik irkilmelerim... ellerimdeki nasırlar büyüyor hece hece... benliğimde çığlar ... benliğimde şimşek...sırlar havlusunda buluyorum kendimi kendi içimde... itiraflarım karşımda duruyor mühürlü bir kapı gibi... bir hazine geçmişe dair yanıbaşında duran içinde biriktirdiğim tuzlu pınarlarım ... bitimsizliğin içinde boğuluyor sözcüklerim uzayıp gidiyor ardımsıra ...bitmiyor üç noktalarım...bitmedikçe ben bitmiyor gece bitmiyor içimdeki karışık pizza zamanlarım...
30.12.09
&elifiminrüyası
=)
dün ya da gelecekte ama uzakta bir kağıda resmediyor ellerim
beyaza çalan bir sayfaya...
bir tebessüm çizgisi çiziyorum dudaklarımın kenarına
ve gamzeler ekliyorum,
zamanın harman vakitlerinde yaşatıyorum kendimi
kavruluyorum inceden
susatırcasına ruhumu dinliyorum o kocamış sessizliği
körelmiş duygular biliyorum ellerimi kanatsa da...
"acı" nın koynunda mutluluğa gebe sağnak yağmurlara yakalanarak
bir tebessüm çizgisi çizebiliyorum işte...
10 Eylül 2009
&elifiminrüyası
beyaza çalan bir sayfaya...
bir tebessüm çizgisi çiziyorum dudaklarımın kenarına
ve gamzeler ekliyorum,
zamanın harman vakitlerinde yaşatıyorum kendimi
kavruluyorum inceden
susatırcasına ruhumu dinliyorum o kocamış sessizliği
körelmiş duygular biliyorum ellerimi kanatsa da...
"acı" nın koynunda mutluluğa gebe sağnak yağmurlara yakalanarak
bir tebessüm çizgisi çizebiliyorum işte...
10 Eylül 2009
&elifiminrüyası
!
özlemin kucağında bir martı çığlığında tümcelerim
yıllarımın şarap tadı dilimin ucunda
zor' a dönük göğsüm
avuçlarımda dikenli bir gül tuttuğum
acı dan yana ne varsa tecrübe lügatımda
ezgilerin rengine boyanıyor ruhum
siyah beyaza çalar şimdi yüzüm
gözbebeklerimde çizilmiş nice tuval...
özgürlüğümün resmi henüz çekilmemiş,
tutsaklığımda vals eder ayaklarım...
10 Eylül 2009
&elifiminrüyası
çember
hayatta her zaman duygularına yer veremiyor insan... içinden gelerek hür bir şekilde yaşayamıyor hayatı şöyle doya doya kana kana...elbet bir yerde ya mantık, ya yaşanmışlıklar ya da çevremizdeki insanlar çevreliyor bizi; duygularımızın önüne koca koca setler örüyor...kalbini dinleyemiyorsun her daim, duygularını törpülemen örselemen gerekiyor, bu seni ne kadar kanatsa ne kadar acıtsa da, kanayan yaralarına tuz basarcasına devam ediyorsun yol almaya...takdirler yağıyor ardın sıra kimi kez sen de kapılıveriyorsun bu övgü dolu sözlere...lakin bir yerde bir vakitte mutsuzluklarınla başbaşa buluyorsun kendini, bir eksiklik duyumsuyor, keşkelerle başlayan cümleler kuruyorsun...kendinle başbaşa kaldığın o vakitlerden birinde bir söz, bir ezgi, bir şarkı haykırıyor sana mutsuzluğu!!! gözlerin dalıyor uzaklara seçimlerini düşünüyorsun, bir terazide tartarken buluveriyorsun kendini...ve sonra keşkelerine teselli olan amalar dilleniveriyor dudaklarında, farkında olmadan kendini kandırmayı bir kez daha başarıyorsun...çoğu kez de kahrediyorsun...içinden yükselen o sesleri bunca şeye rağmen bastırmayı başarıyorsun yine de ..tanıdık vakitler çoğalıyor gün geçtikçe, gözyaşların daha bir yakıyor yüreğini, hüzünler yumağı sarıyor her yerini farkedemiyorsun...yine de yola devam ediyorsun işte, kurtulmadığın bir çembere aitsin, çünkü yüreğinin sesine sağır olmaya alışıyorsun...alışmaya alışıyorsun....
11 Eylül 2009
&elifiminrüyası
mutsuzluk
dipsiz bir kuyu misali mutsuzluk içimde...tüketemediğim ve tüketmeme yardımcı olunmayan...kimsenin anlamayacağı birşey benimki.o yüzden bu sus payı dilimde...ben öyle çok eksiğim ki... belki de bu yüzden üzerimdeki bu hırçınlık... bu yüzden bu kadar kırılganım...ben ki öylesine büyük bir kalabalığın içinde kocaman bir gürültünün eşiğinde yalnız bir tuval misali...sus elif , sen sus bırak yine dolsun nehirler içinde taşsın gözbebeklerinden.sağnak yağmurlarda evlerin camlarına benzesin yüzün .nereye kadar yol seni götürürse.
20 Mart 2011 Pazar
&elifiminrüyası
27 Ağustos 2011 Cumartesi
yüreğim göğsüme dar !
Öylesine doludizgin ki içim...Tüm sözcüklerim şaha kalkmış bir at gibi; huysuz, aksi ve isyankar...Öylesine karadenizim bu gece; öylesine hoyratça vuruyor dalgalarım kıyılarıma...En az palandöken kadar buz kesmiş içim ve yüreğime kadar kara batmışım...İçim öyle bir demlenmiş ki zifiri karanlık misali...Onca içtiğim, yediğim şekere karşın tadsızım ...Ve bu dem dahi ısıtmıyor beni...Bir acı kahve tadında dilim damağım...Suya hasretim...Ben ki yalnızlığımın kaçıncı kez şerefine kadeh kaldırıyorum...İşte tek dostum...Biçarem...Ben kadar ben olan yalnızlığım sana içiyorum!İçmek ki ne şaraba benzer ne de ötesine...İçmek ki sözdür bilene...Yudum yudum hem de! Geceye dahi sığamıyorum ...Ne ona ne de onun karanlık kuytularına...Ben kaçgündür aç be aç dolaşıyorum...Belki kaç aydır, kaç yıldır ya da? Ben benden geçiyorum geçerken yine bana rastlıyorum; kimseye yenilmezken,en çok kendime yeniliyor, en çok kendimle savaşıyor ama yine de en çok kendimle dertleşiyorum!!!Kimsenin bilmediği, görmediği ama belki de dünyanın öteki ucunda ya da güneyinde benimle an be an aynı hislei yaşayan birinin varlığını hissetmek...Evet kalben hissediyorum! İşte bu tüm kelimelerimi tarifsiz ve emsalsiz kılıyor! Birşeylere bu denli ad koymaya çalışan biz insanoğlu, bilhassa duygulara...yanılıyoruz...Evet tek kelimeyle böyle...Oysa ne önemi var a'nın, b'nin , c'nin...ne önemi var bu denli isimlerin, sıfatların, zamirlerin...ne önemi var suretin? Mühim olan tekbirşey var ; HİSSETMEK!!! Öyle içten öyle bitimsizce...öyle yürekten...içimize sığmayan bir humman gibi...Belki daha da öte...içine sığdıramadığın; yüreğinin boğazını, yüreğini koca bir yumruk gibi sıkan koca bir hisce...gözlerini kapadığında zamanı ve mekanı yitirdiğin o his...işte bir ad konacaksa yaşama " HİSSETMEK " olsun sadece...hissetmek an be an bitimsizce...
&elifiminrüyası
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)