28 Ağustos 2011 Pazar

mutluluk


mutluluk; içimdeki dikenli tellerle örülü acı yumağını kucaklamaktır sevgiyle ...
kanamak pahasına gülümsemektir sevgiyle...
mutluluk; affedebilmektir yüreğini örseleyen herkesi,
bilhassa da en affedemediklerini...
affetmek ve hafiflemek...
ve farkında olmadan bir tebessüm asmaktır dudaklarının orta yerine
mutluluk ki acı'nın arasından doğacak bir güneş...
mutluluk sabır...
mutluluk bekleyiş...
mutluluk ki hepimizinki apayrı olan bir sır...
mutluluğunuzu keşfedebilmeniz dileğiyle ;)

&elifiminrüyası

...



içimde koca bir okyonusta yüzüyor sözcükler bu gece ...herşeye herkese dair...yaşadıklarım şuracıkta dün gibi ve bugünün resmi ellerime değen...yüreğime çöreklenen; sebebini bilmedeğim, bilipte bulamadığım meçhul bir sıkıntı nöbeti geçiriyorum yine ...gece dahi daha berrak içinde bulunduğum duygudan...koca bir yalnızlığın göbeğinde tek başımayım herkes kadar...zaman nasıl da kayıp gidiyor ellerimden...ölüm kokuyor bazen dört yanım...gece o denli aydınlık içimdeki duygu karayeline göre ve italikhüzün değil giyindiğim... belirsizlikler diyarında belirsiz söcükler ve düşüncülerle vals ediyorum...mekanlar değişiyor o vakit...anılar sahnesinde örselenmişliğim perdede... tuzlu pınarlar yakıyor gözlerimi...zaman nasıl da kayıyor avuçlarımdan parmaklarımdan yine...yine ne kadar hızlı dönüyor dünya ...ne gündüzün aydınlığı ne güneşin doğuşu aynı kalan...aynı kalan tek şey gecenin siyahlığı...matemlerim yarışıyor o siyahlıkla her gece... zifri karanlıkta kayboluyor gölgem...gözlerimi alıyor ay ışığı ...o vakit kuytu bir ağaç altına saklıyorum kendimi...yıldızlar da silinmiş gökyüzünden ... kışın gelişi kelepçelemiş ilkbaharımın sevincini...uğultular çarpıyor kulaklarıma ve karışıyor sesler rüzgara...fırtına yerle bir edip geçiyor bedenimi... rüzgar değiyor tenime...hissetmiyorum...zaman nasıl da kayıp gidiyorsun avuçlarımdan nasıl da bakıp kalıyorum yine ardın sıra ve nasıl da gülüyorsun ardın sıra bana kahkahalarla...

sokak lambalarında beliriyor suretim sözcüklerim çıplak kalıyor o vakit... dil cambazlığı değil benim ki ...ve kapı gıcırtısında dakik irkilmelerim... ellerimdeki nasırlar büyüyor hece hece... benliğimde çığlar ... benliğimde şimşek...sırlar havlusunda buluyorum kendimi kendi içimde... itiraflarım karşımda duruyor mühürlü bir kapı gibi... bir hazine geçmişe dair yanıbaşında duran içinde biriktirdiğim tuzlu pınarlarım ... bitimsizliğin içinde boğuluyor sözcüklerim uzayıp gidiyor ardımsıra ...bitmiyor üç noktalarım...bitmedikçe ben bitmiyor gece bitmiyor içimdeki karışık pizza zamanlarım...

30.12.09
&elifiminrüyası

=)

dün ya da gelecekte ama uzakta bir kağıda resmediyor ellerim
beyaza çalan bir sayfaya...
bir tebessüm çizgisi çiziyorum dudaklarımın kenarına
ve gamzeler ekliyorum,
zamanın harman vakitlerinde yaşatıyorum kendimi
kavruluyorum inceden
susatırcasına ruhumu dinliyorum o kocamış sessizliği
körelmiş duygular biliyorum ellerimi kanatsa da...
"acı" nın koynunda mutluluğa gebe sağnak yağmurlara yakalanarak
bir tebessüm çizgisi çizebiliyorum işte...


10 Eylül 2009



&elifiminrüyası

!


özlemin kucağında bir martı çığlığında tümcelerim
yıllarımın şarap tadı dilimin ucunda
zor' a dönük göğsüm
avuçlarımda dikenli bir gül tuttuğum
acı dan yana ne varsa tecrübe lügatımda
ezgilerin rengine boyanıyor ruhum
siyah beyaza çalar şimdi yüzüm
gözbebeklerimde çizilmiş nice tuval...
özgürlüğümün resmi henüz çekilmemiş,
tutsaklığımda vals eder ayaklarım...
10 Eylül 2009

&elifiminrüyası

çember



hayatta her zaman duygularına yer veremiyor insan... içinden gelerek hür bir şekilde yaşayamıyor hayatı şöyle doya doya kana kana...elbet bir yerde ya mantık, ya yaşanmışlıklar ya da çevremizdeki insanlar çevreliyor bizi; duygularımızın önüne koca koca setler örüyor...kalbini dinleyemiyorsun her daim, duygularını törpülemen örselemen gerekiyor, bu seni ne kadar kanatsa ne kadar acıtsa da, kanayan yaralarına tuz basarcasına devam ediyorsun yol almaya...takdirler yağıyor ardın sıra kimi kez sen de kapılıveriyorsun bu övgü dolu sözlere...lakin bir yerde bir vakitte mutsuzluklarınla başbaşa buluyorsun kendini, bir eksiklik duyumsuyor, keşkelerle başlayan cümleler kuruyorsun...kendinle başbaşa kaldığın o vakitlerden birinde bir söz, bir ezgi, bir şarkı haykırıyor sana mutsuzluğu!!! gözlerin dalıyor uzaklara seçimlerini düşünüyorsun, bir terazide tartarken buluveriyorsun kendini...ve sonra keşkelerine teselli olan amalar dilleniveriyor dudaklarında, farkında olmadan kendini kandırmayı bir kez daha başarıyorsun...çoğu kez de kahrediyorsun...içinden yükselen o sesleri bunca şeye rağmen bastırmayı başarıyorsun yine de ..tanıdık vakitler çoğalıyor gün geçtikçe, gözyaşların daha bir yakıyor yüreğini, hüzünler yumağı sarıyor her yerini farkedemiyorsun...yine de yola devam ediyorsun işte, kurtulmadığın bir çembere aitsin, çünkü yüreğinin sesine sağır olmaya alışıyorsun...alışmaya alışıyorsun....

11 Eylül 2009
&elifiminrüyası

mutsuzluk



dipsiz bir kuyu misali mutsuzluk içimde...tüketemediğim ve tüketmeme yardımcı olunmayan...kimsenin anlamayacağı birşey benimki.o yüzden bu sus payı dilimde...ben öyle çok eksiğim ki... belki de bu yüzden üzerimdeki bu hırçınlık... bu yüzden bu kadar kırılganım...ben ki öylesine büyük bir kalabalığın içinde kocaman bir gürültünün eşiğinde yalnız bir tuval misali...sus elif , sen sus bırak yine dolsun nehirler içinde taşsın gözbebeklerinden.sağnak yağmurlarda evlerin camlarına benzesin yüzün .nereye kadar yol seni götürürse.


20 Mart 2011 Pazar
&elifiminrüyası

27 Ağustos 2011 Cumartesi

yüreğim göğsüme dar !


Öylesine doludizgin ki içim...Tüm sözcüklerim şaha kalkmış bir at gibi; huysuz, aksi ve isyankar...Öylesine karadenizim bu gece; öylesine hoyratça vuruyor dalgalarım kıyılarıma...En az palandöken kadar buz kesmiş içim ve yüreğime kadar kara batmışım...İçim öyle bir demlenmiş ki zifiri karanlık misali...Onca içtiğim, yediğim şekere karşın tadsızım ...Ve bu dem dahi ısıtmıyor beni...Bir acı kahve tadında dilim damağım...Suya hasretim...Ben ki yalnızlığımın kaçıncı kez şerefine kadeh kaldırıyorum...İşte tek dostum...Biçarem...Ben kadar ben olan yalnızlığım sana içiyorum!İçmek ki ne şaraba benzer ne de ötesine...İçmek ki sözdür bilene...Yudum yudum hem de! Geceye dahi sığamıyorum ...Ne ona ne de onun karanlık kuytularına...Ben kaçgündür aç be aç dolaşıyorum...Belki kaç aydır, kaç yıldır ya da? Ben benden geçiyorum geçerken yine bana rastlıyorum; kimseye yenilmezken,en çok kendime yeniliyor, en çok kendimle savaşıyor ama yine de en çok kendimle dertleşiyorum!!!Kimsenin bilmediği, görmediği ama belki de dünyanın öteki ucunda ya da güneyinde benimle an be an aynı hislei yaşayan birinin varlığını hissetmek...Evet kalben hissediyorum! İşte bu tüm kelimelerimi tarifsiz ve emsalsiz kılıyor! Birşeylere bu denli ad koymaya çalışan biz insanoğlu, bilhassa duygulara...yanılıyoruz...Evet tek kelimeyle böyle...Oysa ne önemi var a'nın, b'nin , c'nin...ne önemi var bu denli isimlerin, sıfatların, zamirlerin...ne önemi var suretin? Mühim olan tekbirşey var ; HİSSETMEK!!! Öyle içten öyle bitimsizce...öyle yürekten...içimize sığmayan bir humman gibi...Belki daha da öte...içine sığdıramadığın; yüreğinin boğazını, yüreğini koca bir yumruk gibi sıkan koca bir hisce...gözlerini kapadığında zamanı ve mekanı yitirdiğin o his...işte bir ad konacaksa yaşama " HİSSETMEK " olsun sadece...hissetmek an be an bitimsizce...


&elifiminrüyası

25 Ağustos 2011 Perşembe

AŞK





sana aşık olmak;
AŞK'a açılan bir kapıyı aralamaktır içimde
AŞK'a göz olabilmektir gözlerinle
AŞK'ı düşlemektir rüyalarımda sen diye
AŞK'ı öpmektir dudaklarımda isminle...

sana aşık olmak;
AŞK'ı dilenmektir seni dilerken
AŞK'ı resmetmektir, AŞK tuvaline sen fırçasını çalarken
AŞK'ı eklemlemektir ruhuma, seni iliklerime düğümlerken
AŞK'a teslim olmaktır , sana kaynarken inceden
AŞK'ın renklerini kuşanmaktır, rengim sana çalarken

sana aşık olmak;
AŞK'ın ilk zemzemini içmek gibi
O tarifsiz güzelliğe susamak
ve yaklaşmaktır O' na an be an...

&elifiminrüyası

sen



Sen ki huzur,
Sen ki tebessüm,
Sen ki güneş,
Sen ki sabır,
Sen ki hasret,
Sen ki bir ben benim içimde
Sen ki bir ben benden öte...

&elifiminrüyası

23 Ağustos 2011 Salı

sigaram satırlar...


satırların ucundan yakıyorum,
ve kelimeler çekiyorum içime...
bir nefes, bir nefes daha derken;
dumanı tütüyor harflerin..
bitecek sanıyorum içimdeki satırları:
tıpkı bir sigara gibi...
oysa her nefeste farkında olmadan
biraz daha çoğaltıyorum kelimeleri
hem de iliklerime düğümlercesine...

&elifiminrüyası

koku...


ansızın bir koku çalınıyor ruhuma
geçmişi anımsatan
ama ne olduğunu ve zamanını kestiremediğim bir koku...
geçmişi anımsatan çünkü o denli tanıdık...
bir anıma ait, bana ait bir koku...
saniyelerden de kısa gidip geliyorum ya o ana
ama görmeden ve zihnim algılamadan
sadece bir hissiyatla
ve rüzgar uğuldamıyor yanımsıra
rüzgar bana birşey söylüyor
tıpkı bugün kuşların dile geldiği gibi
birşeyler tanıdık...
kokuyla başlıyor
ritimle devam ediyor
...

&elifiminrüyası

güneş hüzmesi


gecenin rengine çalarken ümitlerim
içimde gündüzü selamlayan bir güneş doğuyor
oysa yüzüm, gözüm, ellerim kara, kapkara
bu nasıl bir beyaz dokunuş tüm karalarıma...
soğuktan titreyen yüreğim
kapı aralığından sızan güneş hüzmesi ile nasıl da ısınıyor
oysa mevsim kış bende
bu baharsız yaz benim çölümdeki ilk serap bu kışta
şaşırtıcı bir duruş takınıyor suretim
elim ayağım birbirine dolaşıyor
kapımı çalan biri var
ve ben o kapıyı aralar gibiyim
beklediğim midir gelen
yoksa yeni bir vesilem midir
meçhul...
ama içimde eski baharları anımsatan bir kıpırtı
bir bayram telaşı
elim tokmakta kapıyı aralayan bir ben...
kimdir bu gelen,
kimdir tanrı misafiri edeceğim,
yüreğimin kervansarayında konaklayacak olan güneş hüzmem???

&elifiminrüyası

savaş


en çok kendine yenilir insan
haçlı seferlerinden farksızdır kendiyle savaşı
en çok kendini delik deşik eder
karşısında bir ayna
savurup durur kılıcını
şarjörü boşalana denk atar silahını
ve çeker zırhını
kaç ölü kaç yaralı var diye sorma
hele ki aynadakini hiç sayma
bir yalnızlık kalakalır savaş meydanında
ben ölü...
ben yaralı...
ben hayatta...
en çok kendine yenilir insan kendi savaşında

&elifiminrüyası

hırsız..(lar)


beynimi delip geçen bu kurşun da neyin nesi?
bu "çat kapı" gelişler...
ve sessiz sedasız, ardı arkasına bakmadan çekip gitmeler?
kaçıncı vuruluşum?
iç kanamalara alıştı belki bedenim
oysa ruhum?
ruhum hergeçen gün biraz daha küs be küs
biraz daha kapanık içine
ben ki geceye çoktan gelin gittim ölümle
bu fısıldaşma da neyin nesi?
bir uğultudur gidiyor ellerin dilinde
yalnızlığımı da kim çaldı
yine mi hırsız girdi içime
sahi kaç duygu kaldı yerli yerinde?

&elifiminrüyası

kaos



yine aynı sözcükler, aynı kelimeler...
aynı keşmekeşlik, aynı karmaşa içimde;
aynı sabahlar, aynı geceler...
düzensiz uyuklamalar,
karışık rüyalar...
ve yalnız ben o kalablığın içinde
kendi seçimlerimle

&elifiminrüyası

22 Ağustos 2011 Pazartesi

sarhoş


içtim şarabından
içtim ve düşekaldım öylece
sarhoşluğum aşkından
ben bir ben geçtim
bir ben daha belirdi ardımsıra
bir yudum daha kucakladı işte o an dudaklarım
ben o beni de geçtim sana ha vardım, ha varacağım...
sarhoşluğun orta deminde, ramak kala sana
ömrümü bitirmeden benden geçip sana değene denk
yudum yudum şarabından yudumlayacağım!!!

&elifiminrüyası

öteden öte...


bir dilek
bir dua
ya da ikisinin de ötesinde yüreğimden geçen bu mısra...

bir sen
uzakta...
bir o denli yakın; şah damarımda...

bir zaman...
bize biçilmiş bir kaftan
mucizenin tam ortasında
akrep ve yelkovanın kaderi gösterdiği zamanda


&elifiminrüyası

21 Ağustos 2011 Pazar

isyan



içimdeki satırları yırtıp atasım var benim!
ve karalayasım tüm sayfalarımı...
öylece sus kalasım
sessizliğimde kendimi unutasım var !
durasım var öylce hiçbirşey yapmadan hem de
durasım ve izleyesim var tüm hayatımı
yarınlarımı...
tıpkı nehre bırakılmış kağıt bir gemi gibi
ıslanasım, batasım, kaybolasım var!
gecenin orta deminde bir deniz kenarından haykırasım var dibi bucağı görünmeyen karşı kıyıya
anlatasım tüm isyanımı,
anlatasım var kırıp dökülen her yanımı şöyle haykırırcasına...
uykularımın hepsini çalasım,
çalıp da gökyüzüne savurasım,
şarkıların hepsini susturasım var!
ve ağlayasım doludizgin,
aniden bastıran ve dinmeyen bir sağnak misali günlerce...
içimde kalan ne var ne yok bir valize toplayasım,
ve o valizi nereye gideceğini bilmediğim bir otobüsün bagajına veresim var...
ya dünü, dün de ne varsa hepsini yakasım,
ya da geceye ölü bir gelin olasım var!

&elifiminrüyası

yıldız




bir gökyüzü ise hayat
ben de kah parlayan kah sönen o ufak yıldızlardan biri
ne aya yakın,ne güneşle yanyana
bazen bulutlar gelir geçer üzerimden
kaybolurum kendi diyarımda
an gelir kayar giderim öteye , ötelere...
hiç tanımadığım yaban el yıldızlara
binlerce yıldızla yanyana ama aslında bir o kadar uzağa
sorsanız hiçbirine değmez ellerim
ve sabahlarda solar rengim, söner, küserim...
hoş her gece de belirmez suretim ya
hele bir sağnak tuttu mu göğü
işte o vakit saklanırım o üzerimden geçen bulutların ardı arkasına,
ve şimşekler çakarken
haykırırım içimde ne varsa...
ufak bir yıldızım belki ama
birinin ümidi olurum birhaberken ben kendimden
ve o ümittir beni yaşatan aslında

&elifiminrüyası

bekleyiş!



şimdi bir bekleyiş saatler sıra
bir bekleyiş ki gitmek ve kalmak arasında
heyecanın ağır adımları
ritimsiz ...
güneşin alev sıcaklığında
ılık bir rüzgarın içimden esip geçmesi gibi
zamana yine yenik insan
yine saatler sıra koşuşturmaca
ardından dün' ün ne çabuk eskiğidiğine bakarcasına...

&elifiminrüyası

boşluk uçurum ve ben



şimdi koca bir uzay boşluğu benim için hayat
bir uçurumun kıyısından geriye bakıyorum
ve sonra önüme...
boşluk!!!
derin siyah bir karanlık işte
umutlarım düşüyor önce o uçuruma
sonra hayallerim
ve ardından ...
ardından ben düşüyorum karanlığın içine...


&elifiminrüyasi

1-0



her yer karanlık
içimde dört göz oda
ampulsüz
penceresiz....
dört duvar
dört duvar ve karanlık
kör hayallerim
kör umutlarımla
kör bir ben
korkusuz ama bitik
ve yenik hayata....


&elifiminrüyası

serap



şimdi yokluğunun o koyu gri gölgesinde hayaline dalıyorum:
hayalin ıssız çöl serapları gibi,
sana susuyorum...

başım yavaşca sol yanıma eğiliyor,
sensizliğin hüznünü giyinen bir sevinci selamlıyorum...

işte yine aynı vals müziği ikimiz için çalan
ve işte sen karşımda:

tanıdık bir telaş dizlerimde,
avuçlarımda ter heyecandan,

ellerim dudaklarımda
ve gözlerimi sadece sana kapıyorum...

&elifiminrüyasi

deli



bir ben deli olamadım şu hayatta
bir ben takılmadan edemedim ayrıntılara...
yıllar eskitirken dünü bir ben eskitemedim

bir ben deli olamadım şu hayatta
bir ben korktum kendimden ölesiye
bir ben korktum herkeslerden işte...

çiğneyemedim kurallar
acabalarla başlayan cümlelerle başbaşayken attığım her adımda
bir ben deli olamadım
başaramadım deli olmayı işte...

&elifiminrüyasi

düşünceler...



şimdi bozuk bir musluktan damlayan su misali düşüncelerim
bu koca sessizliğin göbeğinde öylesine koca bir gürültüyle düşüyor ki içime
tüm ruhum çınlıyor
dar geliyor ruhum bedenime
düşünceler...
çıkmaz bir sokakta gidip gelmek gibi
çanlar düşüncelerim için çalıyor...
yükseliyor seviyesi
boğulmaktan korkuyorum!!!

&elifiminrüyası

küçülen sevgi



yaşanmışlıklar, kırgınlıklar törpülüyor yüreğimi;
küçülüyor içimdeki sevgi
eski tadı yok sevinçlerimin
büyüyor içine çekildiğim kabuğum
büyüyorum içine çekildiğim kabukla ben de

&elifiminrüyasi

20 Ağustos 2011 Cumartesi

yalnızım...



en az herkes kadar yalnızım ben de
çıkmaz sokaklarda can çekişiyorum
sığamıyorum kendime bu eve bu şehre
sığamıyorum sevdiklerimin içine...
ne kadar aralansa da pencere
en az herkes kadar yalnızım ben de biliyorum...

bu nasıl bir buhran böyle
her zaman değil ya nöbet nöbet vuruyor beni
ruhumu taşıyan el kadar bedene geniş geniş sığarken
şimdi bu yalnızlıkla değil bedenime dünyalara sığamıyorum...
güya herkes beni çok seviyor...
annem babam eşim dostum sevgilim...
hayatıma yeni giren birileri ya da o şu bu kim varsa
ne tuhaf bu neyi değiştirirki
en az onlar kadar yalnızım ben de işte...
aksi söylenemez, bir o kadar açık
hıh !ne acı, dünya işte..
en az siz kadar,
en az herkes kadar,
şarkılardakinden farksız
yalnızım yapayalnızım ben de...

&elifiminrüyasi

biz büyüdük ve kirlendi dünya!



bugün uzun zaman sonra o uzun tülü kaldırıp pencereden dışarı baktım...yolda yürüyen, koşuşturan insanlar, caddeden geçen arabalar vs...herşey ne kadar da sıradandı ... gelen kış mevsimi sonbaharı atlatmış, yazın üzerine konuvermişti ... yapraklar dallarından dökülmeden, sararmadan; takvim kasımı terketmeden gelivermişti kış ...tıpkı beklenmeyen bir misafir gibi...başımı hafif dökülmüş eski kasnaklı pencereye dayadım...dün gece yağan sağnak yağmurdan eser yoktu ; kış güneşi dedikleri ağrı dağının sağındaki iki tepe arasından açmıştı bir çiçek gibi... bir kış güneşi ne kadar ısıtabilirse işte içimi...hıh...buz kesen ellerimle sarıldım pencereden sızan güneşe ... yetmedi neyseki...neden sonra farkettim bilmiyorum sanki etraf gri bir renge boyanmıştı...bu, erken gelen kışın işi değildi...henüz sobalar yeni yeni kuruluyordu çünkü...insanlar...birbiri ardından koşuşturan telaşlı insanlar...ve hepsinin ellerinde siyah boyalı bir fırça vardı sanki...dokundukları her yer ya griye ya da siyaha çalıyordu...ağaçlar , gökyüzü , güneş; yeşili, mavisi , sarısı...hepsi birbir yokoluyordu ...dünya tuvalinde renkler birbiri ardınca soluveriyordu...acaba sonbaharın gelmeme nedeni hardal sarısı rengini kaybetmek istemeyişi miydi...peki ya kış??? o bembeyaz örtü; kar...o da mı siyaha dönüşecekti??? içimdeki o tarifsiz korku yumakaları dağılıverdi tüm ruhuma...kalbim hızla atmaya başladı...nefesim kesildi...kime baksam elinde siyah bir fırça vardı işte...evet yanlış görmüyordum ...dünya tuvali siyaha boyanıyordu gün be gün...ve ben bunu yeni farkediyordum...kimbilir belki bir fırçada benim elimde vardı çoktandır da göremiyordum...yüreklerimiz...yüreklerimiz siyah boya fıçısına dönmüştü ...dokunduğumuz her yeri çirkinleştiriyorduk işte...dünyayı...birbirimizi...duygularımızı...en önemlisi kendimizi...hergün biraz daha kararıyorduk...insan ilişkilerinin bozulduğu, sevginin anlamını kaybetmeye yüz tuttuğu,kendimizi tanıyamaz bir hale dönüştüğümüz karabasan bir zaman dilimiydi bu...az önce içimi kaplayan korku şimdi yerini derin bir hüzüne bırakmıştı...melalin o gri tonuna...acıyordum...insanlara..kendime acıyordum işte...içimde yeşeren umut tohumlarının son bulduğu günün fikri bile öldürüyordu beni...oysa bir sakız olmuştu dilimizde "biz büyüdük ve kirlendi dünya" türküsünün dizeleri... oysa hepimizin elinde siyah bir fırça ve boyuyorduk farkında olmadan içinde yaşadığımız o dünya tuvalini...bir gün kapkaranlık bir yerde tek başımıza kalacağız bu şekilde giderse...sevgimizi gün be gün budar, içimizdeki iyiye dair olan ne varsa hepsini kökünden kesersek bitiverecektik...düşüncelerimizi bile siyahlar sarmıştı...kurtulmalıydık bir an önce bu durumdan ...kurtulmalıydık...bir gülüşle rengarenk yapabileceğimiz o tuvali kurtarmalıydık sevgiyle...birbirimize edeceğimiz bir tebessümle...

&eliminrüyası

ihtiyaç...



aç kollarını ve beni kucakla hayat
yeniden başlayalım seninle
yeni doğan güneşle...
beyaz sayfalarında pembe renkli kalemlerim olsun mesela
ve umutlarım çiçek olup açsın ellerimde
askıda kalan gülümseyişlerim yayılsın bütün yüzüme
neşemin tohumları saçılsın bu baharda kuruyan toprağıma yağmurla birlikte
aç kollarını hayat ve bana sıcacık gülümse . . .

&elifiminrüyası

kırgınlıklarım



kırıldım...
şimdi herşey, herkes meçhul işte...
dün, bugün ve yarın meçhul
uzayıp giden bir yol önümsıra
ama nereye kime kiminle...
düşlerim döküldü bir bir avuçlarıma
düşlerim tuz buz
düşlerim kan oldu doldu avuçlarıma...
lal sürdüm her gün dudaklarıma
biraz daha kırmızı biraz daha sus pus


&elifiminrüyası

kalabalık



bir sokak...
bir sokak ki kalabalık...
o kalabalıkta herkes yalnız...
herkes biraz kırık...


&elifiminrüyası

rüya...



şimdi tatlı bir uykuda yakalıyorum seni farzet,
belkide rüyanın içinde gördüğün o düş benim...
ya da az önce başını çevirip gördüğün o siluet...
bak işte şimdi gözbebeklerimde resmin ve gülümsüyorum olabildiğince
tıpkı eski zamanlardak gibi;
öylesine içten ve sıcak...
bu bir "an" hatırlaması değil,
yüreğindeki sevgi kadar gerçeğim ben de...
duy işte bunlar benim kelimelerim , ben söyledim...
bak şu resimi daha yeni çekindim senin için...
olmasını istediğin bir dilek değil miydim???
tatlı bir uykuyla rüyana girdim
mucizeyle çaldım kapını
rüyalar da düze çıkar diy mi çoğu kez
hem kim demiş hayalperestsin diye
ve kim demiş hangi düş gerçek olmaz diye...

&elifiminrüyası

B.G 'e



içimde bir deniz
ve sen o denizdeki tek hüzün gemisi...
her adımında dalgalanıyor yüreğim....
hep gece, hep karanlıkta beliriyor suretin
ya da ben ne zaman dalgalansam
yüreğimde sen beliriyorsun
karanlıkta bembeyaz bir gemi
beyaz ki hüznün en özel ve en güzel rengi...
benim bile anlayamadım
ve anlatamadığım duygu ağlarına teslim ediyorum gözyaşlarımı işte o vakit
sana teslim olur gibi...
seni izliyorum o karanlıkta...
sadece bir seyir benim ki
karanlığın arkasına gizlenerek izliyorum seni...
henüz dokunulmamış, hiçbir yüreğe değmemiş bir duygu kaplıyor yüreğimi...
öylesine günahsız
öylesine masumsun ki...

&elifiminrüyası

Hayaller..



hayaller
henüz ufakken tuttunuz ellerimden...
ben düşlü bahçelerde hızlı hızlı yol alırken...
ilk hayal kırıklığım bir cam parçası gibi kesti bileklerimden...
önce kollarım düştü yere
sonra...
sonra ben büsbütün yığılıverdim cam kırıklarının içine...
kanadım yüreğimden
hıh...
çocukken düştüğümde kanayan diz kapaklarımkinden öylesine farklı hem de
o çocuksu saflığımı
o geniş geniş hayal gücümü çaldınız önce...
sonra yavaş yavaş eksilttiniz beni benden...
kimler gelip geçirdim içinizden
mutluluğu sarıp sarmaladım kayıp gitmesin diye ellerimden...
ama hayal bu ya
kayıp giden her mutluluğun ardından biraz daha eksildi feri gözbebeklerimin
şimdi erteler oldum sizi...
hayalleri...
bir başka yarına
bir başka şekilde...


&elifiminrüyası

dört mevsim



şimdi bir kış gecesi kadar soğuk yüreğim
nefesim buz,
ellerim ayaz
ısıtmıyor güneş
dışardaki kardan adam misali bu dünyadaki yerim...

şimdi sonbahar sarısı yapraklar misali hislerim
avuçlarım ıslak
savruk düşüncelerim...

ve şimdi ilkbahar kadar gelip geçici gülüşlerim
insanlar...
kalabalık...
bu baharda herkes yine çipçirkin
kirli...
ve aldatılmış...

yaz mı?
yaşadım mı ki o mevsimi?
hani deniz,
hani sonsuzluk,
ya huzur....
bir tuvalde saklı yarın gibi hepsi
işte yaz
henüz erişemediğim tek mevsim....


&elifiminrüyası

???



hayattan ne istemeli ne beklemeli bilemez oldum artık...oluruna bırakarak da yaşayamıyor ki insan..."yaşamak" adı kötü hastalık mı yoksa???...neyi istemeliyim...neyi...içine sığamıyorsam kendimin ve dışıma taşamıyorsam....nefes almakla boğulmak arasında kalırsa biri...o vakit ne bekler ki hayattan....

&elifiminrüyası

iç çekiş



gülüyorsam şen kahkahalarım çınlatıyorsa her yeri acılarımın çokluğundan ... insan sadece mutluluktan gülmez...az çok yaşamışsa elbet bilir ben kadar herkes...
sadece bana ait olanlardan bahsetmiyorum; senden, ondan, ötekinden bende kalanlar da dahil....bildiklerim ve bilmediklerimin bileşkesi gibi...yaşadıkça çoğaltıyor insan hüzünlerini ve azaltıyor öz sevinçlerini...yarın beni sürüklüyorsa kendine, elden ne gelir gözlerim bir yarına daha açılır ... ve dün peşimi bırakmıyorsa yarın yeni ne getirir ki bana...ya ciğerlerime çektiğim o nefesi veremezsem...bir iç çekiş rahatlasamazsa beni bir gün...yaşarken ölür müyüm işte o vakit...

&elifiminrüyası

müebbet



teslimim hayat...
işte bileklerim
kelepçele!

ve at beni içime
müebbet olsun cezam
hapisanem yine kendim
yine bu dar beden olsun
ki var mı dahası?
bir düğüm daha at yüreğime
en ağır hükmü kes
ve terk et beni kendime...

işte şimdi nasıl bir karanlık
nasıl bir karışıklık içimde
sesimde
düşlerimde
düşüncelerimde...nefes aldığım müddetçe...

teslimim sana hayat
zor da olsa nefes almak sığamadığım yüreğimde
işte bileklerim
hadi durma kelepçele...

&elifiminrüyası

dünya...



sen ki koca bir gölge
bir aynada yansıma
sen ki aldatıcı bahar misali....

dağın, taşın, toprağın güzel belki
güzelden de öte...
ama ya için?
işte öyle aldatıcısın dünya
öyle yalancı
ve öyle hırçın...

hasta bir insan gibi nefesin
öylesine kokuşmuş
bir balçık ki için ;
bulaştırmışsın her yanıma...
saplanmış kolum bacağım balçığına...
kaybolmuşum yalanlarında...

&elifiminrüyası

vesile'm


.........
bilmeden yaşadığım bir duyguydun sen...
sen de ve seninle öğrendiğim...
öylesine saf
öylesine masum bir duygu...
çocuktu kalbim
çocuktuk...
lekesiz bembeyaz sayfalar misali...
kırıldık,
eskiydik,
eskitmedik...
şimdi yerinde dualar bıraktın
tüketmedim ben o duyguyu sen de
yerini yine adını bilmediğim başka bir duyguya bıraktı
yine öylesine saf
ve öylesine beyaz
eksiltmeden çoğaltarak
vesilem oldun
vesile olduk ...

sakladıklarım


içimde sakladıklarım var
yüreğimin kıyılarında...
anlatamadıklarım...
ki boncuk olur süzülürler yanaklarımdan
ne yana dönsem kırılacak herşey...
hatalarım....
ahhh!!! pişmanlıklarım
ahhh çocukluk....
ah çocukluğum...

içimde sakladıklarım var
hatırladıkça kanar ellerim, bileklerim
söyleyemedim...
belki de bıraktığım can kırıkları saran düşlerimi...
can yaktım
ah aldım ya da kimbilir
oysa karıncalar dahi incinsin istemedim...

içimde sakladıklarım var
ne yana dönsem kırılacak her yer
kanayacak herkes....
ve kanattığımdan fazla kanayacağım...

&elifiminrüyası

uçurum



içimde boşluk
içimde uçurum...
tut yüreğimden düşeceğim
aşağısı kör kuyu
aşağısı karanlık
...
yoksun
düşüyorum....

&elifiminrüyası

beklemek



içimden şiirler
içimden şarkılar geçiyor...
bense bir duygu nöbetinde seni bekliyorum...
seraplar karanlığımın gölgesinde ardı ardınca sıralanıyor
sendeliyorum
gölgeler beliriyor önüm sıra
ve tanıdık sesler duyuyorum
içimden trenler
içimden denizler geçiyor
üşüyorum...

&elifiminrüyası

canımı acıtan birşeyler III...



yine bir çift dua kaldı geriye avuçlarımda...
eskisinden farklı
biraz daha karalanmış
gri renkli...

yine aynı nöbet
aynı hastalık...
dışarda boşvermiş şen kahkahalı
içerde hala içi buruk minik bir çocuk...

ağla yüreğim
kanarcasına
kanayarak
kanarak ağla...
ağla ki durulsun rüzgarların

yine asi
yine kırık dökük
yine paramparça içim dışım
...

yalınayak geçiyorum yine
kanatarak ayaklarımı
ve kesiklerle
ama dimdik...

&elifiminrüyası

canımı acıtan birşeyler II...



zihnim karanlık...
hatıralarım o karanlıkta mum ışığı...
yüreğimde karalanmış bir sayfa
buruşturulmaya hazır
ama buruşturmaya kıyamadığım...

anlam veremediğim o yokluk...
ve pişmanlıklarım...
ortada duran cevapsız sorular,
kırdıklarım,
döktüklerim...
hasar tahmin ettiğimden büyük
bilekleri kesik hayallerimin...

&elifiminrüyası

çığlık




sessiz bir çığlıkla boğuyorum kendimi
suskunluğu giyinerek
içime ata ata kırgınlıklarımı
beklentilerimi
hayallerimi öldürüyorum ...
ve aslında kendimi öldürüyorum
yeniden doğabilmek ,
yeniden mutlu olabilmek adına...
acıyla vals ediyorum keskin bir müzikle
canımı yakarak üstüne üstüne gidiyorum üzüldüklerimin...
gözlerim kör
kulaklarım sağırcasına
ve sol yanımda felçi yüreğimle
vals ediyorum acıyla
dudaklarımda sessizlik mühürü
elimde hançer
yürüyorum
kendimi kanatmaya...

&elifiminrüyası

verem'im




önce tükeneceğim veremli bir çocuk gibi
öylesine sıska
öylesine cılız kalacak bedenim
ciğerlerim iflas edecek
kalbim tökezleyecek ciğerlerimden önce
aldığım nefeste boğulacağım
sığamayacağım bedenime,
yüreğime,
sözlere,
kelimelere...
sığdıramayacağım evime
odama kendimi...
önce öleceğim biliyorum
daha önce öldüğümden daha şiddetli
daha fazla hasarla
kırılıp yapıştırılan ne varsa içimde
daha fazla parçaya bölünecek
daha fazla kanayacak, kanatacak beni
yine kangren olacak yüreğim
şarkılar bir sigara gibi işleyecek ciğerlerime
öksürdükçe acıyacak içimdeki can kırıkları...
kesiklerim büyüyecek
devşirdiğim tüm güllerin dikenleri batacak ellerime ansızın ...
ve aynı anda
günden güne yanacak
yandıkça kül olacağım...
ne var ki herşey insanlar için
önce öleceğim ama ya sonra
sonra
küllerimden yeniden doğacağım ...

&elifiminrüyası

virane



elimde değil
neye dokunsam kırıyorum
ne tarafa dönsem dağılıvermiş herşey
dağıtmışım toz ve duman misali
neye baksam solmuş, kararmış...
üstelik en çok kendimi inciterek
en çok kendimi yaralayarak esmiş gürlemişim poyraz misali...
ne yana dönsem yalnızlık
aynada bile...
gölgem dahi almış gitmiş başını...
yüreğim
ki artık o zaten benim değil...
elimde değil
ama işte dört duvar pişmanlık
öylesine eskiye ait
ve sıralanmış sayfalar misali keşke'ler...
ben de oldum olası hep bir hüzün
hep keder...
kaderin kundağında sarılı
dünyanın salıncağında sallanarak geçiyor zaman
büyüyerek
büyüdüğümü zannederek tükeniyorum
elimde değil...

&elifiminrüyası

ve işte yalnızız



bir bir dökülüverir yaprakların
bir zamanlar yemyeşil bir ağaçken
sonbaharla birlikte sararan yaprakların terk eder seni
vakit hüzündür çünkü...
o kalabalıktan eser yoktur artık
gelecek mevsim bellidir
kış...
işte öldüresiye soğukta
öylesine çıplak
öylesine yalnızsındır...
buz tutar dalların
ya da kırılır esen lodosla bir bir,
kırılır kanadın...
kırılır kolların...

&elifiminrüyası

?



şimdi düğüm düğüm dizili sözcükler yüreğimde
cevapsız sorularla örülü bir ağ gibi karışık...
karanlık kuyularım...
mutsuzluğun hüzünle karışık hali yaşadığım...
şimdi ne tadı var hayatın
ne tuzu
ekşimi ekşi yaşadıklarım...
kendimi bulmaya çıktığım o yolda daha da kaybeder oldum ben'i
bir baktım kendi ruhumda sarmaşığım...
ağlamaya her an tetikte bir mermi gibi
bir o kadarda kurşuni gözyaşlarım
bendeniz bir avare
bir sarhoş düşüncelerle
ve düşlerle...
işte bir o kadar da karmakarışığım
hadi gel de çöz ben 'i...
bu elif'li bilinmeyen denklemi...

&elifiminrüyası